Bir kimse, başkasının parasını alıp, aldığını inkâr ediyorsa büyük bir haksızlık yapıyor demektir.
Bu kişi, dünyada borcunu inkar edebilir, gizleyebilir.
Fakat ahirette gizleyemez. Orada her şey ortaya çıkacaktır.
Ahirette altın, gümüş, para geçmez. Herkes yaptıklarının hesabını verecektir.
Haksız yere başkasının malını alan kimse, ahirette onu ödemek zorunda kalacaktır.
Ama bu ödeme, parayla değil; yaptığı salih ameller ile olacaktır.
Yani burada ödemediği kul hakkını, orada namazlarıyla, zekâtıyla, iyilikleriyle ödeyecektir.
Bir gün Peygamber Efendimiz, ashâbına şöyle sordu:
“Siz, kime müflis dersiniz?”
Sahâbîler, “Bizce müflis; malını, mülkünü, parasını kaybeden kişidir, ya Resûlallah” dediler.
Efendimiz buyurdu ki:
“Ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekâtla gelir.. Fakat şuna sövmüştür, buna iftira etmiştir, bunun malını yemiştir, bunun kanını dökmüştür, buna vurmuştur.
Onun iyiliklerinden alınır, hak sahiplerine verilir.
Eğer iyilikleri tükenirse, hak sahiplerinin günahları alınır, ona yüklenir.
Sonra o kişi cehenneme atılır.”
Bu Hadis-i Şerif açıkça gösteriyor ki, başkasının hakkını yiyen kimse, Ahirette kaybedecek, iflas edecektir.
Hakkı yenilen kişiye gelince;
– Sabretmeli,
– Kötülüğe başvurmamalı,
– Zorla almaya kalkışmamalıdır.
Kavgaya, şiddete, intikama yönelmek doğru değildir.
İstesin, alamazsa artık işi Allah’a havale etsin.
Çünkü Allah adildir. O, kul hakkını asla zayi etmez.