Sesli zikir yapmak caizdir.
Bir şeyi sessiz okumak, sessiz söylemek, kişinin kendi duyacağı sesle okumak demektir.
Sesli okumak veya sesli söylemek ise, başkalarının da duyacağı sesle söylemektir.
Zikri, kendi duyacağımız sesle de yapabiliriz; yanımızdakilerin duyacağı sesle de yapabiliriz.
Kendimiz duymayacak kadar sessizce, içimizden söylememiz en makbul olandır. Bu, zikr-i hafî dediğimiz gizli zikirdir. Zikri kalbe indirmek ve kalbe söyletmektir.
Zikir kalple de olur, dille de olur.
Dille olan, kişinin kendi duyacağı sesle de olabilir, başkalarının duyacağı sesle de olabilir. Hatta bazı durumlarda daha yüksek sesle de olabilir.
Kaynaklarımızdaki ifadelere göre, Hacda teşrik günlerinde, halifeliği döneminde Hz. Ömer Mina’da çadırında öyle zikir yapardı ki, Mina’nın dağları yankılanırdı. Onun sesine ve zikrine oradaki hacılar da eşlik ederdi.
Haccın en güzel taraflarından biri de oradaki tekbirlerin, tesbihlerin ve zikirlerin yüksek sesle yapılmasıdır. Telbiyeyi yüksek sesle getirmektir.
Dâvûd Aleyhisselâm’ın cehren (açıktan) zikir yaptığı Kur’an-ı Kerim’de ifade edilir.
Resûlullah Efendimiz’in hayatında, hem başkalarının işiteceği kadar sesli, hem de yalnız kendisinin duyacağı kadar sessiz zikir yaptığı bilinmektedir.
Gizli olarak, yani kalpten zikir yapmak en ideal olandır.
Ne mutlu kalbine zikri söyletebilenlere, zikri kalbine yaptırabilenlere!