Kafirler için ve günahkar mü’minler için kabir azabı haktır.
Peygamberimiz, Bedir savaşında öldürülen müşriklere; “Biz, Allah’ın bize vaad ettiği zaferi bulduk, siz de Allah’ın haber verdiği azabı buldunuz mu” diye sesleniyor.
Mü’min Suresi 46. Ayet:
“Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun (denilecek)”
– Firavun ailesi, sabah akşam kabirde azap görürler.
– Kıyamet olunca da, azabın en şiddetlisine sokulurlar.
Tevbe Suresi 101. Ayet:
“Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.”
– “Sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir” ifadesi kıyametteki azabı anlatıyor.
– Bunun öncesindeki azap ise, kabir azabına işaret ediyor.
Hz. Peygamber (s.a.v) bir mezarlıktan geçerken, iki kabirden ses duydu.
“Bunlar azap çekiyorlar, hem de sizin küçük gördüğünüz bazı şeylerden dolayı azap çekiyorlar; bunlardan biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu” buyurdu.
Daha sonra, Resulullah (s.a.s) yaş bir ağaç dalı almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı bu kabirlere birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: “Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur” cevabını vermiştir. (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26)
Peygamberimiz diğer bir hadislerinde şöyle buyururlar: “Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur” (Tirmizî, kıyamet, 26).
Kabir azabı da vardır, kabirde nimet ve lütuf da vardır.