Tasavvuftan geçinenlere, holding sahibi olanlara, muridlerine elini ayağını, sırtını göbeğini masaj yaptıranlara bakarak kimse tasavvufun aleyhinde konuşmasın.
Biz olamadıysak da, tasavvuf İslam’ın en sâde, en doğru, en nezih, abdest suyunu kullanırken bile zaruret olmadıkça kimseden yardım almadan, kimsenin lokmasına tenezzül etmeden, kanaat göstererek, kimseden bir şey beklemeden,en müstakim ve müstesnâ yaşama ve tebliğ etme şeklidir.
Tasavvuf helalından kazanmaya, kendi imkanlarıyla zengin olmaya da engel değildir.
Tasvvufun ilkelerinden biri nazar ber kademdir, yani yolda giderken ayağının üstüne, yani önüne bakmaktır, gözüm harama ilişir korkusuyla sağa sola değil önüne bakmaktır.
Tasavvufun bir ilkesi de halvet der encümendır, yani topluluk içinde Allah ile beraber olmaktır.
Tasavvufun bir başka ilkesi de zikr-i dâimdir, yanı dâima Allahı zikretmek, onu hep hatırda tutmak, her an beni görüyör düşüncesiyle ve korkusuyla ona karşı yanlış yapmamaya çalışmaktır.
Tasavvuf ehli, tarih boyu başta İngilizler olmak üzere, haçlıların ve İslam düşmanlarının korkulu rüyası olmuştur, çünkü gerçek tasavvuf ehli,hep cihad şuuruyla yoğrulmuş, dini için, ülkesi için, milleti için birer fedâi, birer kahraman olmuşlardır. Serhadlerde, ribatlarda düşmana geçit vermemişlerdir. Anadolunun kapılarını İslâm’a ve Müslümanlara fetheden / açan 1071 Malazgirt zaferinden çok önce Anadoluya gelmişler, İslam’ı anlatmışlar, büyük komutan merhum Alparslan’ın işini kolaylaştırmışlardır. Bu arada Alparslan’ın ordusundaki tasavvuf erbabının gösterdiği kahramanlıkları da göz ardı etmemek gerekir.
Onun için tasavvufa karşı haçlıların ve onların maşalarının kini vardır, intikam alma hırsı vardır. Uzağa gitmeye gerek yok yakın tarihi okuyanlar bunu bilmektedir.
Keşke hepimiz gerçek tasavvufu yaşayabilseydik.
Sakın kimse haçlıların oyununa gelmesin, maşası ve piyonu olmasın.