“Kur’an bize yeter diyenler” için Âyet-i Kerime, yani Cuma suresinin 9. Âyet-i Kerimesi delil olmaya yetmez çünkü bu Âyet-i Kerimede:
“Ey İman edenler Cuma günü (Cuma gününde bir vakitte) nida edildiğinde, Allah’ı zikre (zikir olan namaza) koşun, alış-verişi terk edin, eğer bilir iseniz bu ( böyle yapmanız) sizin için çok daha hayırlıdır” buyruluyor.
Bu Âyet-i Kerimede, Cuma namazının kılınması emrediliyor, ama şu sorular muallakta kalıyor: (bunların cevabını bize Sünnet-i Nebeviye öğretiyor.)
1- Buradaki nida nasıl bir nidadır? Âyet-i Kerimede belirtilmemiş. Sünnette bu nidanın ezan olduğu açıklanmıştır.
2- Bu ezan Cuma günü hangi saatte okunacaktır? Bu sorunun cevabi Âyet-i Kerimede yok. Sünnet bize ezanın öğle vaktinde okunacağını öğretiyor.
3- Âyet-i Kerimede namaza gidin buyruluyor. Ama nereye gidileceği açıklanmamış. Alış-Verişi bırakın gidin ama nereye. Eve mi yoksa başka yere mi? Belirtilmemiş. Sünnet bize öğretiyor ki: Mescide gitmek gerekir.
4- Cumaya abdestli mi gidilecek, yoksa abdestsiz de gidilebilir mi? Bu sorunun cevabı da Âyet-i Kerimede yok. Sünneti nebeviye bize öğretiyor ki: Cuma namazı abdestsiz olmaz, abdestli kılınır, hatta hem abdest alınsa, hem de banyo yapılsa daha faziletli olur.
5- “Ey İman edenler…. koşun, gidin” denildiğine göre, küçük-büyük, Erkek- Kadın, Sağlam- Hasta, sakat, Mukim- Misafir, Hür-Köle, bunların bütünü mü gidecek? Âyet-i Kerime bunları da açıklamamış. Hastaların, Hanımların, Kölelerin, Çocukların, Misafirlerin, üzerlerine Farz olmadığını, onların Cumaya gitmelerine gerek olmadığını, ama gidip kılarlarsa sahih olacağını Sünnet bize öğretiyor.
6- Cuma namazı kaç rek’attır, herkes kendi başına mı kılacak, Cemaatle mı kılınacak, Cemaatla kılınacaksa kim kıldıracak ve nasıl kılınacak? bu soruların cevabı da Âyet-i Kerimede yoktur.
Cuma namazının iki rekat olduğunu, bu iki rekat Farzdan önce hutbe okunması gerektiğini, namazın Cemaatle kılınması gerektiğini, namazı Devlet Başkanı, İl-ilçe ve köylerde en üst yöneticilerin veya İmamların kıldırması gerektiğini Sünneti nebeviyeden öğreniyoruz.
Sorulan bu soruların cevabının Âyet-i Kerimede olmaması Kur’an-ı Kerim açısından bir noksanlık değildir. Zira Allah celle celalühü, Âyet-i Kerimede olması gerekeni emretmiş, nasıl olacağının açıklamasını Resulüne bırakmıştır. Resülü sallellahu aleyhi ve sellem de uygulamalı olarak öğretmiştir.
Kimler size: “Sünnete gerek yoktur,Kur’an yeter” derse onlara, yukarıdaki soruları sorunuz.
Kimler size: “Kur’an noksandır mı diyorsun” derse: “Hayır, Kur’an-ı Kerim noksan değildir ve olmaz. Allah celle celalühü, olması gerekeni Kur’an-ı Kerimde emretmiştir, nasıl yapılacağının açıklamasını Resulüne bırakmıştır, Resül sallellahu aleyhi ve sellem kendinden değil, Allahtan inen Vahiy doğrultusunda, nasıl kılınacağını hem sözlü hem de uygulamalı olarak öğretmiştir” deyin.
Allah celle celalühü, Kur’an-ı Kerime ve Sünneti Nebeviyeye, İslam’a ve İslam’ın bütün ahkamına tam manasıyla İman etmeyi herkese nasıp eylesin.
Sünneti nebeviyeyi bahane ederek aslında Kur’an-ı Kerimi, Kur’an-ı Kerimin Ahkamını, gerçek İslam’ı inkar edenlere de hidayet ve İman nasip eylesin.