İbadetler tevkifîdir.
Yani ibadetler, Allah ve Resûlü tarafından öğretilmiştir, orada dondurulmuştur. Yapılış biçimi olduğu gibi korunmuştur.
İbadetlerin olduğu gibi yapılması zaruridir. Zorunludur.
Bu konularda değişiklik yapmak veya kişisel yorum yapmak bize düşmez.
İbadetlerin hepsinin hikmetini de bilmemiz mümkün değildir. Bunlardan Allah ve Resulü hangi ibadetin ne sayıda olduğuna dair eğer bize hikmet bildirmişlerse onu bilmemiz mümkündür. Allah ve Resulünün bildirmediğini bilmemiz mümkün değildir.
Bize düşen, ibadetleri neden ve niçin diye sorgulamak değildir.
Bize düşen, nasıl yapılması gerektiğini öğrenmek ve tatbik etmektir.
Allah ve Resûlü hangi ibadetin nasıl yapılacağını bildirmişse, biz onu öğrenir ve öyle uygularız.
Nitekim, Hz. Âişe validemize şöyle bir soru sorulmuştu:
“Kadınlar hayız hâlinde (adetli olduklarında) neden tutamadıkları oruçları kaza ediyorlar da, kılamadıkları namazları kaza etmiyorlar?”
Hz. Âişe validemiz bu soruya son derece açık ve net bir cevap vermiştir:
“Resûlullah’ın gününde bize böyle emredilirdi. Biz de öyle yapıyoruz.”
Yani ne hikmet aramış, ne de açıklama getirmiştir.
“Bize öyle emredildi.” demiştir.
İşte ibadetlerin tevkifî oluşu tam da budur: Emir nasıl geldiyse, ibadet öyle yapılır.