Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz Hazretleri, helal ve haram konusunu bize öğretirken, anlatırken “Allah’ın, Kitab’ında haram etiği şeyler haramdır, Allah’ın helal ettiği şeyler de helaldir” buyuruyor.
Yani helal ve haram konusunda hüküm koyucu, Allah’tır.
Allah Teâlâ, Kitab’ında neye haram demişse o haramdır.
Neye helal demişse o da helaldir.
Kitab, diyor Rasûlullah Efendimiz ama tabi sünnet de Kitab kapsamındadır.
Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ mükerrer olarak yani tekrar tekrar helal yemeyi emrediyor. “Rızık olarak size verdiğimizin tayyib olanlarından yiyin, temiz olanlarından yiyin”
Diğer âyet-i kerîmede, “Hem helal hem tayyib olanlardan yiyin” diye emrediyor.
Hem helal olacak hem tayyib olacak. “Helal” ve “tayyib” arka arkaya geldiğine göre ayrı şeyler olsa gerektir.
Bu ikisini farklı şekillerde tarif edenler de var âlimler arasında.
Ama bizim tercih etmiş olduğumuz, devamlı söylediğimiz fark şöyle; yani bizim ulemamızın söylediğinden edindiğimiz bilgi doğrultusunda dediğimiz şudur:
bir şeyin bir kere “aslı” helal olması lazım.
“Aslı”nda helal olmayan bir şey yenmez.
Yani hilkaten helal olması lazım.
Yaratılış itibariyle helal olması lazım.
Mesela, içkinin kendisi bizatihi haramdır ama su helaldir, hayattır hem de.
Ama bir de bunun “tayyib” olması lazım.
Yani “aslı”nda, kendi zatında helal olan her şey bizim için tayyib değildir.
Ne zaman o bize, bizim mülkümüze geçerse o zaman aynı zamanda “tayyib” olur.
Mesela su; bir marketteki su helaldir, ama parasını verip almadan bize tayyib değildir.
Ne zaman ücretini ödersek o bize “tayyib” olur.
Mesela koyun eti helaldir ama birisinin koyunu onun zimmetinde olduğu müddetçe bizim için “tayyib” değildir.
Helaldir ama tayyib değildir.
Tayyib olabilmesi için onun bedelini ödeyip onu kendi mülkiyetimize katmamız lazım.
Kendi mülkiyetimize kattığımız zaman işte hem helaldir hem de tayyibdir.
Daha değişik izahların yanında bizim daha çok üzerinde durduğumuz ve tercih ettiğimiz budur.
Birçok madde “aslı”nda helal değildir, dolayısıyla bizim için tayyib de değildir.
Diyelim ki helal olmayan bir malın ücretini verip alsanız dahi sizin için tayyib olmaz.
Çünkü aslında helal değil.
Dediğimiz gibi, iki unsur var burada; bir, helal olacak yani kendi zatında helal olacak; iki, bizim yememize uygun olacak, tayyib olacak.
Yememizin uygun olması da ya mülkiyet yoluyla ya miras yoluyla ya hibe yoluyla ya ikram yoluyla bize intikal etmiş olacak ki bizim için o temiz olsun, helal olsun.
Kur’ân-ı Kerîm’de “aslı”nda haram olan şeyler birkaç madde olarak sayılmaktadır.
Mesela Mâide Sûresi’nin üçüncü âyet-i kerimesinde, (Meyte (leş), kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan… üzerinize haram edilmiştir.) “Meyte”, leş demektir.
Bir hayvan aslında helal olsa bile mesela, usûlüne göre kesilmediği zaman leş hükmündedir.
Bunu Allah, haram etmiştir. dediğimiz şekilde yani kendi kendine ecelinden ölse de meytedir, leştir.
Besmelesiz kesildiğinde de leş durumundadır.
Âyet-i kerîmede haram kılınan başka şeyler de var; kan haram edildi, domuz eti haram edildi, Allah’tan başkasının adı söylenerek boğazlanan, kesilen hayvan da haram edildi.
Ayrıca ilave olarak farklı âyet-i kerîmelerden cemederek şunları da söyleyebiliriz; boğularak ölen hayvan haram edildi, karşıdan bir şey atarak, sert bir cisim atarak öldürülen hayvanın eti haram edildi, uçurumdan yuvarlanıp ölen hayvanın eti haram edildi, iki hayvan dövüşürken boynuzlayarak birinin diğerini öldürmesi durumunda ölen hayvan haram edildi, bir de yırtıcı hayvan, yaban hayvanının saldırarak öldürdüğü hayvanın kalan eti haram edildi, ancak ölmeden yetişip besmele ile onu tezkiye ederseniz o hariç diyor Allah Teâlâ.
Baktığınız zaman Kur’ân-ı Kerîm’de ismen haram edilen tek hayvan, domuzdur.
Ama eti yenilmesi haram edilen hayvan, domuzla sınırlı değil tabii.
Ölçü nedir burada? Rasûllullah’ın (s.a.v) sünneti burada devreye giriyor.
Ebâ Sa‘lebe (r.a) diyor ki, “Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Yaban hayvanlarından azı dişi olan her hayvanı yemek haramdır”
Böylece azı dişiyle av yapan bütün hayvanlar haram kategorisine giriyor.
Kur’ân-ı Kerîm’de ismi geçmiyor bunların, ama Rasûlullah Efendimiz söylüyor, Onun söylediğini kabul etmek bizim görevimizdir.
İslam’ın emridir, Kur’ân-ı Kerîm’in emridir.
Dolayısıyla Rasûlullah sallallâhu aleyhi vesellem bir şeyi haram etmişse o da Allah’ın Kitab’ında haram edilmiş demektir.
Câbir b. Abdullah (r.a) buyuruyor: “Kara hayvanlarından azı dişiyle avını tutan ve leş yiyen, yani et yiyen hayvanların etini yemeyi Rasûlullah (s.a.v) nehy etti. Bir de pençesiyle avını yakalayan kuşların etini yemeyi nehy etti” Böylece kuşlardan hangisi yenir hangisi yenmez, kara hayvanlarından hangisi yenir hangisi yenmez, Rasûlullah’ın (s.a.v) bu nehyi ile ortaya çıkmış oldu.
Deniz hayvanlarına gelince yine Rasûlullah (s.a.v), “Bize iki hayvanın ölüsü helal edildi, bir de iki kan helal edildi” buyuruyor; kan haram olduğu halde iki kan helaldir, buyuruyor Efendimiz.
Bunlardan birisi karaciğer, diğeri de dalak.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), ölüsü helal olan iki hayvan için de “İki ölüye gelince; birisi balıktır, diğeri de çekirgedir” buyurur.
Bu iki hayvanın ölüsünün etini yemek bize helal kılındı.
Dolayısıyla buradan Hanefî fukahası istihraç ve istinbat ederek demişlerdir ki, deniz hayvanları içerisinde, bütün türleriyle, sadece balık hayvanını yemek helaldir, balığın dışındakileri yemek helal değildir.
Hayvanların, canlıların helal ve haram tespiti yönünden bu ifadeleri kullanmış olduk.
Evet, helal, Allah’ın ve Rasûlü’nün helal ettiğidir, haram Allah’ın ve Rasûlü’nün haram ettiğidir.
Mesela, bir ilavede daha bulunayım: İrbaz b. Sâriye (r.a) diyor ki; “Hayber günü Rasûlullah (s.a.v) şunları haram etti: Kuşlardan, pençesiyle av yapan bütün kuşları ve ehil eşek etini diye ifade ediyor.
Yaban hayvanının yemek üzere yakaladığı avını ölü olarak ağzından almak, Rasûlullah Efendimiz bu durumdaki eti de haram ediyor.
Ama canlı iken yetişip alıp kesilirse o helal olur.
Hedef olmak üzere konulan hayvanın, yani atış talimi yaparken hedef olarak kullanılan hayvanın etini yemeyi de Rasûlullah Efendimiz haram etti.
Başka bir rivâyette katır da haram ediliyor.
Katırın eti, eşeğin eti, yırtıcı hayvanın doğurduğu hayvanın eti gibi etleri Rasûlullah Efendimiz, Hayber günü, haram etti.
Demek ki bir tedricilik var.
Aşağıdan yukarıya doğru, yavaş yavaş ve en son veya sona yakın bir dönemde Rasûlullah Efendimiz, “Şunlar, şunlar haramdır.” diyerek haramları kâmil anlamda tespit etmiş bulunuyordu.
Yukarıda saydığımız şeylerin eti yenmez.
Bunları keserken besmele çekilse de yenmez.
Ama besmele ile değil de bunları boğazından kesmenin, domuzdan başkasını boğazından kesmenin, bir faydalı yönü vardır.
Rasûlullah (s.a.v) “” “Bütün deriler tabaklandığı zaman temiz olur” buyuruyor. Sadece domuzun ki tabaklansa da temiz olmaz.
Bazı rivâyetlerde köpek de ona katılıyor.
Diğer hayvanların derisi boğazından kesildiği takdirde tabaklanınca temiz olur, ama eti hiçbir suretle yenmez.
Eti yenmeyen hayvanların etinden herhangi bir şey de yapılmaz.
Mesela satışı da helal değildir.
Yani eğer bir hayvanın eti yenmiyorsa satıp parasını yemek de helal değildir.
Rasûlullah (s.a.v) buyuruyor ki: “Allah, Yahudilere lanet etti. Zira onlara ineğin ve koyunun yani eti yenen hayvanların içinden çıkan iç yağını haram etmişti. Onlar hile yaptılar. İç yağını eritip, bir kaba döktüler, dondurdular ve donmuş vaziyette sattılar, onun parasını alıp yediler.”
Eğer bir şeyin yenmesi haram ise satıp parasını yemek de haramdır.
Bir şeyin kendisi haramsa, “Onu ben yemiyorum ama satayım.” diyemezsin.
Bu ölçüler içerisinde bir sınır koymak gerekiyor.
Bir kere haram-helal sınırını iyi koymak gerekiyor.
Eti yenen hayvanlar için Kur’ân-ı Kerîm’de Allâh Teâlâ, mü’minlere hitaben: “Üzerine Allah’ın adı zikredilmeyenlerden yemeyin. Çünkü bu muhakkak ki bir fasıklıktır” buyuruyor.
Demek ki eti yenen hayvanların etini yemenin helal ve tayyib olması için öncelikle kendi mülkümüze geçmesi lazım.
Sonra, biz keseceksek besmeleyle kesmemiz lazım veya karşı tarafın kestiğini almamız için onun besmeleyle kesilmiş olması lazım.
Besmeleyle kesilmeyen bir hayvanın etini yemek helal değildir.
Evet, yani besmele esastır.
Allah’tan başkasının adının söylenerek kesileni yemek de helal değil.
Kesen kişi bizzat kendisi deyip kesmesi lazımdır.
Böyle kesilen hayvanların eti, parasını ödediğimiz zaman, hem helal hem tayyibdir, temizdir.
Bir de muamelât yönüyle konuya bakarsak; Allâh Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’inde, “Ey iman edenler! Birbirinizin malını batıl yoldan yemeyin ancak karşılıklı rızaya dayalı ticaret olursa hariç” buyuruyor.
Yani, karşılıklı rızanın dışında ve yapılması meşrû olan muamelâtın dışındaki malları yemeyin, diyor Allah Teâlâ.
Şimdi ticaret deyince, mesela, faiz bir ticaret midir? Zira İslam’ın ilk yıllarında Kur’ân-ı Kerîm’de faiz yasaklandığında bazıları böyle itirazda bulunmuşlar. Onlar demişler ki: “Siz alışverişe helal diyorsunuz, faize haram diyorsunuz ama alışveriş de faiz gibidir” demişler.
Hâlbuki bunlar farklı şeyler. “Faiz yiyenler, kabirde şeytanın çarptığı kişiler gibi kalkacaktır.” buyururken Allâh Teâlâ, bir gerekçe olarak da onların, “Alışveriş de faiz gibidir.” demelerini gösteriyor.
“Hâlbuki Allah, alışverişi helal kıldı, ribâyı haram etti” Yani faiz haramdır.
Yapmış olduğumuz alışverişlerin de şer‘î ölçüler içerisinde olması lazım.
Âyet-i kerîmedeki ifadeye göre Allâh Teâlâ, “Sizden karşılıklı rızaya dayalı yapmış olduğunuz ticaret sonucundaki mal mübadelesi hariç, bunun dışında, herhangi bir şekilde birbirinizin malını batıl yoldan yemeyin.” buyuruyor.
Yani netice olarak diyebiliriz ki yeme-içme hususunda ve muamelâtta neyin haram olduğunu neyin helal olduğunu belirlemede Kur’ân ve sünnetin gösterdikleri ve Kur’ân ve Sünnet-i Nebeviyeden müctehid imamlarımızın istinbat sonunda ortaya koydukları hükümler doğrultusunda hareket etmek mü’minin görevidir.
Biz Yüksek İslam Enstitüsü’nde okuduğumuz zamanda bir müdürümüz vardı, “Arkadaşlar! Mideniz çöplük değil; insan, çöplüğe her bulduğunu atar. Mideniz çöplük değil, seçici olun” derdi.
Bunu unutmuyorum sürekli de söylerim.
Mide çöplük değildir.
Mideye indirilecek şeyler seçilmiş olması lazım, çünkü bunların ibadete de kulluğa da tesiri büyüktür.